Sporda sürekli kaygı düzeylerine göre saldırganlık

 

 

Spor psikolojisi alanında yapılan çalışmalarda, bireylerin davranışlarını açıklama ve öngörü sağlayacak bulgulara ulaşma girişimleri içerisinde, rekabet ortamlarının bir sonucu olarak değerlendirilen saldırgan davranışa ilişkin net açıklamalar getirilmesinin oldukça zor olduğu dikkati çekmektedir. Saldırganlığı, tartışmaya yer vermeyecek şekilde tanımlamak güçtür. Saldırgan davranış, bir çok yazar tarafından farklı biçimde tanımlanmıştır. Saldırganlığa ilişkin olarak getirilen kriterlere uygun olarak tanımlamalar yapılmaya çalışılmıştır. Bu kriterler çerçevesinde Gill (1986) saldırganlığı, yaşayan bir organizmaya kasıtlı olarak zarar verme ya da incitmeye yönelik davranış olarak tanımlanmıştır. Alderman saldırganlığı, diğer bireylere sıkıntı ya da zarar vermek için yapılan kasıtlı davranış olarak (Akt.Anshel, 1997); Baron ve Richardson ise, başka birisine zarar verme, onu incitme amacı güden ve böyle bir davranıştan kaçınmak isteyen birisine yöneltilen herhangi bir davranış şekli olarak tanımlamaktadır (Akt.Wann, 1997). Berkowitz�e (1993) göre de saldırganlık; birisine fiziksel ya da psikolojik olarak zarar verme niyeti taşıyan davranış şekli olarak tanımlanmaktadır. Saldırganlık ile ilgili yapılan bu tanımlamalarda ortak olan yönler bulmak olasıdır. Bunlardan ilki, saldırganlık olarak isimlendirilen açık davranışın canlı bir hedefe yöneltilmesi gerekmektedir. İkincisi, bir eylemin saldırganlık olarak nitelendirilebilmesi için hedefin zarar görmesi isteği bulunmalıdır. Üçüncüsü ise saldırganlıkta zarar verme veya incitmenin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu gerçekleşirken hedefin zarar görmesinden mantıksal bir beklentinin de bulunması gerekmektedir (Cox, 1985).

Saldırgan olarak nitelendirilebilecek bir davranışın iki tipinden söz edilmektedir. Bunlardan ilki araçsal saldırganlık (instrumental aggression), ikincisi ise düşmanlık içeren saldırganlıktır (hostile aggression) (Silva & Weinberg, 1984). Araçsal saldırganlıkta amaç, bazı hedeflere ulaşmaktır ve diğer bireylere zarar verme durumu, bu hedefe ulaşma girişimi sürecinde kazara meydana gelmektedir. Düşmanlık içeren saldırganlıkta ise amaç, birisini sakatlamak ya da psikolojik zarar vermektir (Anshel, 1997; Weinberg & Gould, 1995). Saldırganlığın bu iki biçiminin yanında saldırganlıkla sıklıkla karıştırılan üçüncü bir davranış türünden de söz etmek gerekir ki, bu davranış atılganlık (assertiveness) ya da atılgan davranıştır. Atılgan davranış, bir hedefe ulaşabilmek için kurallara uygun (yasal) sözel ya da fiziksel gücün ve stratejinin kullanımını içeren artırılmış fiziksel davranış olarak tanımlanmaktadır. Burada diğer bireylere zarar verme ya da sakatlama niyeti bulunmaz (Henschen & Straub, 1995; Wann, 1997). Bunlara ek olarak aktif saldırganlık (active aggression) ki vurma şeklinde bir eylemle gösterilebilir, pasif saldırganlıktan ayrılır. Pasif saldırganlık (passive aggression) edilgen olmanın neden olduğu zarar verme olarak tanımlanmaktadır (örneğin acı çeken birine yardım etmemek gibi). Saldırganlık ile ilgili yapılan çoğu çalışmada herhangi bir spor dalı ile uğraşan bireylerin spor ortamı dışında daha sıklıkla saldırgan davranışlar sergilediklerini; diğer bir grup araştırmada, bu sporları yapanların spor dışı yaşantılarında saldırgan davranışları daha kolaylıkla kontrol ettikleri, dolayısıyla daha az saldırgan davranışlarda bulundukları yönünde bulgular elde etmişlerdir (ör. Nixon, 1997; Tiryaki, 1997). Bu durum, saldırgan davranış ile ilgili olarak daha açıklayıcı sonuçlar elde edebilmek için bireylerin diğer psikolojik faktörlerin incelenmesi gereksinimini doğurmaktadır. Dolayısıyla saldırganlığı etkileyen faktörlerin göz ününde bulundurulması, saldırganlık eğilimini açıklamada daha etkili olacaktır. Bu faktörlerin içerisinde en belirgin olarak bireyin kaygı düzeyi düşünülebilir. Genelde spordaki kaygı ile ilgili araştırmalarda temel amaç, kaygı ve stresin nedenlerini anlamak ve ortaya çıkarmak olmuştur. Kaygı ve strese ait nedenleri araştırmada sporcuların korkularından sosyal ve durumsal streslerle karşı karşıya kalındığında gösterdiği diğer psikolojik reaksiyonların analiz edilmesi sonucunda elde edilen verilerden faydalanılmıştır (Moralı & Doğan, 1996). Bu bağlamda bireyin içinde bulunduğu ortamın özellikleri, bir başka deyişle ortamın birey üzerinde oluşturduğu baskıya bağlı olarak davranışında görülen değişikliklerden söz edilmektedir. Kaygı iki biçimde görülmektedir. Sürekli kaygı ki, bireylerin davranış örüntülerinin parçasıdır; diğeri durumluk kaygıdır. Sürekli kaygı, çevresel koşullardan bağımsız olarak bireyin huzursuzluk, vesvese, endişe duyma, karamsar olma, stres altında aşırı duyarlılık gösterme ve yoğun reaksiyonlarda bulunma eğilimi biçiminde tanımlanmaktadır. Sürekli kaygı bireyin davranışlarında doğrudan doğruya gözlenemez. Ancak değişik zaman ve koşullarda saptanan durumluk kaygı reaksiyonlarının şiddetinden ve sıklığından yararlanılabilir (Öner, 1977). Spielberger, yüksek sürekli kaygı düzeyine sahip bireylerin birçok durumu tehdit edici olarak algıladıklarını ileri sürmüştür (Akt. Woods, 1998). Bu düşünceden yola çıkılarak, bireylerin sürekli kaygı düzeylerinin, saldırgan davranışa etkilerini ortaya koymak ve bu ilişkide cinsiyet ve spor yapma durumunun rolünü belirlemek gerekliliği üzerine odaklanılmıştır.